OSMANLI
İMPARATORLUĞU
Anadolu(Türkiye) Selçuklularının 1308 yılında ortadan
kalkmasıyla beraber, özellikle Batı Anadolu'daki beylikler arasında, Türk
birliğini yeniden tesis etmeyi amaçlayan mücadeleler kızışmış idi. İşte bu
mücadelelerin neticesinde Anadolu'da Osmanoğullarının yıldızı parlayacak ve altı
yüz yılı aşan muhteşem bir Türk devletine tarih tanıklık edecektir.
Osmanoğullarının Menşe'i: Tarihi kaynaklara göre Osmanlı devletini kuranlar,
Oğuzların 24 boyundan biri olan Kayı boyuna mensuptur. Oğuz an'anesine göre
Kayılar, sağ kolda yer alan Boz-okların Günhan kolunun en büyük boyudur.
Dolayısıyla Oğuz teşkilât yapısında Kayılar, hakim unsurdur. Bundan dolayı Dede
Korkut'ta "hâkimiyet bir gün Kayı'ya değe; bu dediğim Osman neslidir" denilerek
Osmanoğullarının hâkimiyeti meşrulaştırılır.
Kayılar,
Malazgirt Savaşı'nın hemen akabinde Anadolu'ya gelen Oğuz boylarındandır.
Dolayısıyla onların Anadolu coğrafyası içerisinde yurt tutmaya yönelik göç
hareketleri hem Anadolu'nun Türkleşmesi hem de Türkiye tarihinin şekillenmesi
bakımından oldukça önemlidir. Tarihî kaynaklara göre elli bin kadar Tatar ve
Türkmen gaza ve cihat maksadıyla önce Erzurum ve Erzincan'a, ardından da Artuklu
sahasında yer alan Güneydoğu Anadolu'ya yönelmişlerdi. Kayı boyunun beyi
Süleyman Şah, Halep'e giderken Fırat'ta boğulmuş ve "Türk Mezarı" da denilen
Caber Kalesi'nde defnedilmiştir. Beylerini kaybeden "göçer evli"lerin bir kısmı,
bugünkü Urfa-Viranşehir ve Mardin-Derik kazaları arasında bulunan Beriyye'ye
gitmiş bir kısmı ise Anadolu'ya dağılmıştır. Bu sahalar, Kayı boyuna mensup
Karakeçililer'in günümüzde de yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdir.
Babasının
ölümü üzerine dört yüz kadar göçer evli ile bölgeyi terk eden Ertuğrul Gazi önce
Pasin Ovası'na, Sürmeliçukuru'na varıp bir müddet burada kalmış, sonra Selçuklu
Hükümdarı Sultan Alaaddin'in çağrısı üzerine Adıyaman ve ardından Ankara
civarına gelmiştir. Yaklaşan Moğol tehlikesi ve uçları basan Bizans'a karşı
yardımını gördüğü Ertuğrul Gazi liderliğindeki Kayıları Ankara civarındaki
Karacadağ'a konduran Sultan Alaaddin, Rumlara karşı Sultanönü (Eskişehir)'nde
kazanılan zaferde, ordusunun akıncılığını üstlenen Ertuğrul Gazi'ye Söğüt,
Domaniç ve Ermeni Beli'ni yaylak ve kışlak olarak tahsis etmiştir. Ertuğrul
Gazi'nin vefatı üzerine (1281 veya 1288), küçük oğlu Osman Bey, Kayıların başına
geçmiştir.
Kuruluş
Devri
Osmanlı Beyliği'nin Kuruluşu;
Osman Bey,
Oğuz
aşiretlerinin ittifakıyla başa geçtikten sonra, siyasî ve dinî bakımdan
Anadolu'nun en itibarlı ve nüfuzlu tarikatlerinden Ahilerin mühim bir şahsiyeti
olan Şeyh Edebali'nin kızı ile evlenerek, gücünü artırmış idi. Bundan sonra
Osman Gazi, Bizans'a karşı genişleme politikasını uygulayarak, İnegöl,
Karacahisar ve Yarhisar'ı ele geçirdi ve bölgenin mühim merkezlerinden olan
Bilecik'i alarak, burayı beyliğin merkezi yaptı (1299). Bu tarih devletin
kuruluş tarihi olarak kabul edilir. Selçuklu Sultanı III. Alaaddin Keykubad'ın
İlhanlı Hükümdarı Gazan Han'ın kuvvetleri tarafından tutulup, İran'a götürülmesi
üzerine Selçuklu ümerasından bazıları ve bölgedeki Türkmen beyleri Osman Bey'e
teveccüh göstermiş; Oğuz an'anesine göre onun hâkimiyetini tanımayı kabul
etmişlerdir. Nitekim Oğuz beyleri Oğuz Han töresine göre tertip edilen bir
törende Osman Bey'in önünde diz çökerek, onun verdiği kımızı içmek suretiyle
tâbiyetlerini sunmuşlardır. Ancak henüz küçük bir beylik durumundaki
Osmanoğullarının, şeklen de olsa bu dönemde, İlhanlı hâkimiyetini tanıdıkları
bilinmektedir. Osman Gazi, beyliğini ilân ettikten sonra idaresi altındaki
bölgeleri beş kısma ayırarak buraları güvendiği ve savaşlarda yararlık gösteren
kimselere tevcih etti. Oğlu Orhan'a Sultanönü, büyük kardeşi Gündüz Bey'e
Eskişehir'i, Aykut Alp'e İn-önü'yü, Hasan Alp'e Yarhisar'ı ve Turgut Alp'e de
İnegöl'ü verdi. Diğer oğlu Alaaddin'e ise şeyh Edebali'nin emin ve nazırlığında,
ailenin geçimi için, Bilecik ve havalisinin gelirleri tahsis edildi.1302'de
Bursa tekfurunun liderliğinde birleşen Rum tekfurlarının Koyunhisar (Bafeon)
savaşında ağır bir mağlûbiyet tatmaları, Osman Bey'in Bursa ve Kocaeli
taraflarına akınlar yapmasını oldukça kolaylaştırmıştı. Bir taraftan Bursa öte
taraftan İznik Türk kuşatması altında tutuluyordu. Ancak yaşlılık sebebiyle
Osman Bey, fetihler için oğlu Orhan'ı görevlendirmişti. Nitekim 1324 yılında
Osman Bey vefat etti ve oğlu Orhan Bey Osmanlı tahtına çıktı.
Orhan Bey,
1326 yılında
Bursa'yı, uzun süren kuşatmanın ardından, ele geçirince babasının vasiyetini
yerine getirerek, Osman Gazi'nin naaşını Bursa'ya nakletti ve burayı devletin
yeni merkezi yaptı. Orhan Bey'in komutanlarından Akçakoca ve Karamürsel ise
İstanbul kıyılarına kadar akınlarda bulunuyorlardı. Bu fetih ve akınlardan
telâşlanan Bizans İmparatoru Andranikos büyük bir ordunun başında Osmanlılara
karşı harekete geçtiyse de Maltepe (Palekanon) Savaşı'nda ağır bir yenilgi aldı
(1329). Bu zafer, İznik ve İzmit'in ele geçirilmesini kolaylaştırmıştır.
Rumeliye Geçiş; Karasi Beyliğinde başlayan taht mücadelelerinden istifade eden
Orhan Bey, Balıkesir ve civarını topraklarına katarak, ileride gerçekleşecek
olan Rumeli fetihleri için mühim bir mevkiye sahip olmuştur. Nitekim Karasi
Beyliğinin deniz gücü ve Hacı İl Bey, Evrenos Bey gibi değerli komutanlar artık
Osmanlıların emrine girmişlerdir. Bizans içindeki taht kavgaları ve Bulgar-Sırp
saldırıları karşısında, gittikçe güçlenen Osmaoğullarından yardım isteyen
Kantakuzen'in talebi üzerine Orhan Bey'in oğlu Süleyman, bir orduyla Rumeli'ye
geçti (1345). Edirne'yi kuşatan Bulgar-Sırp kuvvetlerini bozan Süleyman Paşa bu
zaferin karşılığında Gelibolu'daki Çimpe Kalesi'ni Bizans'tan aldı. Böylece
Osmanlılar ilk kez Rumeli yakasında bir üs elde etmiş oluyordu (1356). Süleyman
paşa Gelibolu'nun ardından Tekirdağ'a kadar olan bölgeleri de ele geçirerek
buralara Anadolu'dan getirilen Türkmenleri yerleştirdi. Böylece Rumeli'de de
Türkleşme hareketi başlamıştır. Süleyman Paşa'nın ölümünden sonra Rumeli'deki
fetihler için kardeşi Murat Bey görevlendirildi (1359). Ancak 1362'de babası
Orhan Bey'in de ölümü üzerine Murat Bey, Bursa'ya döndü ve Osmanlıların 3.
hükümdarı olarak tahta çıktı (1362).
Rumeli ve Balkanlarda Fetihler;
I.Murat
(Hüdavendigar) önce tahtta hak iddia eden kardeşlerini bertaraf etmekle işe
başladı ve bu arada elden çıkan Ankara'yı yeniden aldı. Anadolu'da birliğin
sağlanmasının ardından Murat Hüdavendigar, inkitaya uğrayan Rumeli ve
Balkanların fethine yöneldi. Bu sırada Balkanlar karşıklık içindeydi. Bir
taraftan Sırp Hükümdarı Düşan'ın ölümü ile Sırplar arasında iç mücadeleler
şiddetlenmiş, öte yandan Macar Kralı Layoş, Balkanlarda Ortadokslara olan
baskıları artırmıştı. Evrenos ve Hacı İl Bey komutasındaki kuvvetler bu durumdan
da yararlanarak Keşan'dan Dimetoka'ya kadar olan yerleri fazla bir mukavemet
görmeden ele geçirmişlerdi. Sazlıdere Zaferi ile Edirne ve Filibe, Lala Şahin
Paşa tarafından fethedildi (1363/4). Bu savaşlarda Bulgarların yanında yer alan
Bizans barış yapmak zorunda kaldı. Türk ilerleyişini durdurmak isteyen Macar,
Bulgar,Sırp ve Ulahlardan müteşekkil bir Haçlı ordusu Macar Kralı Layoş'un
liderliğinde Edirne üzerine yürüdü. Ancak Meriç sahilindeki Sırp Sındığı denilen
mevkiide, kalabalık Haçlı ordusunu hazırlıksız yakalayan 10 bin kişilik
kuvvetiyle Hacı İl Bey, büyük bir bozguna uğrattı (1364). Sırp Sındığı zaferiyle
Osmanlılar, Balkanlardaki fetihlerine hız verdiler ve bunu kolaylaştıracağı için
Osmanlı başkenti Bursa'dan Edirne'ye nakledildi. Fetihler karşısında çaresiz
kalan Bulgarlar Türk himayesini kabul etmek zorunda kaldılar (1369). Çirmen
Zaferi ile (1372) Batı Trakya ve Makedonya'nın bir kısmı Osmanlı hâkimiyetine
girdi ve Selanik ile Köstendil'in de ele geçirilmesinin ardından Sırp Kralı
Lazar, vergi verip, gerektiğinde asker göndermek şartıyla Osmanlılarla barış
anlaşması imzaladı(1374). Yaklaşık on yıl süren mücadelede, Rumeli ve
Balkanlarda fethedilen bölgelere Anadolu'dan mütemadiyen Türk nüfus kaydırılarak
bölgede demografik dengeler Osmanlılar lehine değiştirilmeye başlanmıştı. Bu
tarihten sonra bir müddet Balkanlardaki fetihlere ara verilmiş ve Anadolu'da
Türk birliğini sağlamlaştırmaya yönelik düzenlemelere geçilmiştir. Bu maksatla
I. Murat, oğlu Bâyezid'i Germiyan beyinin kızı ile evlendirmiş; Tavşanlı, Emet
ve Simav gelinin çeyizi olarak Osmanlılara verilmiştir. Aynı şekilde Akşehir,
Yalvaç, Beyşehri gibi bazı şehir ve kasabalar Hamidoğulları'ndan para karşılığı
satın alınmış, Candaroğullar da Osmanlı hâkimiyetine girmişti. Artık
Osmanlıların karşısında tek bir güç kalmıştı; Karamanoğulları.
Alaaddin Ali
Bey, Osmanlıların yeniden Balkanlara yönelmesini de fırsat bilerek, harekete
geçmiş ancak I. Murat Konya önlerinde Karamanoğullarını yendiğinde Karaman beyi
af dilemek zorunda kalmıştır(1387)
Murat
Hüdavendigar'ın yeniden Rumeli'ye yönelmesiyle birlikte Niş ve Sofya da dahil
olmak üzere bütün Bulgaristan fethedildi.(1385/88). Timurtaş Paşa'nın Sırp
kuvvetleri tarafından baskına uğratılıp, yenilmesi üzerine cesaretlenen Bulgar,
Leh, Çek ve Macar kralları da Sırpların yanında yer aldılar. Fakat Çandarlı Ali
Paşa, Bulgar Kralı Şişman'ı esir alarak Bulgarları bu ittifakın dışına attı.
Buna rağmen Haçlı ordusu ilerleyişini sürdürünce, I. Murat ordusunun başına
geçerek düşmanı Kosova'da karşıladı. I.Murat'ın oğulları Bâyezid ve Yakup'un da
yer aldığı Osmanlı birlikleri büyük bir zafer kazandı. Sırp Kralı Lazar ve oğlu
esir edilmiş, düşman kuvvetlerinin büyük bir kısmı imha olmuştu. (20 haziran
1389). Fakat I.Murat savaş meydanını gezerken bir Sırp tarafından hançerlenerek
şehit düştü. Bunun üzerine Sırp kralı da Osmanlı askerleri tarafından öldürüldü.
Osmanlılar için Balkanlarda tutunabilmek yolunda ölüm kalım savaşı olarak
görülen I.Kosova Zaferi Sırplar tarafından asla unutulmamıştır. Günümüzde dahi
masum Müslüman halka yönelik vahşetin arkasında bu mağlûbiyetin ezikliği ve
intikam hissi yatmaktadır.
Anadolu'da Türk Birliği'nin Sağlanması;
I. Murat'ın
şehit edilmesinin ardından oğlu Bâyezid, devlet adamlarının ittifakıyla hükümdar
ilân edildi. Babasının ölümünü fırsat bilen Anadolu'daki beyliklerin
Osmanlılar'a bıraktığı toprakları yeniden ele geçirmek maksadıyla harekete
geçtiklerini haber alan Bâyezid, süratle Anadolu'ya döndü. 1390 yılında
Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhan beylikleri ortadan kaldırıldı. Ertesi yıl
Hamidoğulları Beyliği toprakları ele geçirildi ve bu beyliklerin yer aldığı
topraklarda Anadolu beylerbeyliği adıyla idarî bir ünite oluşturuldu. Ardından
Osmanlıların en önemli rakip olarak gördüğü Karaman Beyliğine yönelen Yıldırım
Bâyezid, Konya'yı kuşattı. Alaaddin Ali Bey'in barış talebi, Beyşehir ve
çevresinin Osmanlılara bırakılmasıyla kabul edildi.(1391). Fakat Yıldırım
Bâyezid'in Mora ile ilgilenmesini fırsat bilerek Ankara Sancak Beyi Sarı
Timurtaş Paşa'yı esir alması üzerine, Yıldırım Bâyezid, Alaaddin Bey'e kesin bir
darbe vurmaya karar verdi. Anadolu'ya geçen Yıldırım, üç gün süren savaşın
ardından ele geçirilen Alaaddin Bey'i ortadan kaldırdı ve toprakları Osmanlılara
ülkesine dahil edildi(1397). Karamanoğlu tehlikesinin bertaraf edilmesiyle,
Anadolu'da Osmanlılara direnebilecek en güçlü devlet olarak Kadı Burhaneddin
devleti kalmış idi. Daha 1392 yılında, Kadı Burhaneddin'in müttefiki durumundaki
Candaroğlu Süleyman anî bir baskınla öldürülüp beyliğin Kastamonu şubesi ortadan
kaldırılmıştı (1392). Ardından, ertesi yıl Amasya ve Merzifon civarı Osmanlı
hâkimiyetine alınmıştı. Kadı Burhaneddin'in 1398'de Kara Yülük tarafından
öldürülmesi üzerine, ona bağlı Sivas, Tokat, Kayseri, Malatya gibi şehirler
birer birer ele geçirildi. Böylece Fırat'ın batısında kalan Anadolu toprakları
Osmanlı sancağı altında birleştirilmiş oluyordu.
Yıldırım Bâyezid'in İstanbul Kuşatması ve Balkanlardaki
Fetihleri.
Yıldırım
Bâyezid'in Karaman seferine anlaşma gereği katılan Bizans İmparatoru
V.Yuannis'in oğlu Manuel'in, babasının ölümü üzerine anlaşmayı çiğneyerek
İstanbul'a kaçması sebebiyle Yıldırım, İstanbul'u kuşatmaya karar verdi. 1391'de
başlayan ilk muhasara 1396 yılına kadar sürdürüldü. Bu maksatla İstanbul
Boğazı'nda Anadolu Hisarı inşa edildi. Şehre dış yardımların gelmesini önlemeyi
ve iaşe zorluğu altında savunmayı kırmayı hedefleyen bu muhasara Timur'un
Anadolu'ya ulaşmasına kadar fasılalarla devam ettirilmiştir. Bu kuşatma sürerken
bir yandan da Yıldırım, Bulgaristan, Arnavutluk ve Bosna taraflarında fetih
hareketlerine devam etmekteydi. Kuşatma altındaki Bizans'ın da talebi ile
Türklere karşı yeni bir Haçlı ittifakı oluşturan Macar Kralı Sigismund,
İngiltere dahil bütün Avrupa devletlerinden topladığı 120 bin kişilik bir
orduyla harekete geçti. Yıldırım Bâyezid düşmanı şaşırtan bir hızla Niğbolu
Ovası'nda düşmanı karşıladı. 50-60 bin kişilik Osmanlı ordusu, sayıca çok üstün
olan Haçlı ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Savaş meydanından
kurtulabilenler, kaçarken Tuna'da boğuldular.(1396) Haçlılardan geriye sadece
muazzam bir ganimet kalmıştı. Bu ganimetle, Edirne ve Bursa'da pek çok cami,
medrese ve imaret inşa edilmiştir. Zaferin ardından, Eflâk, Bosna, Macaristan ve
Mora üzerine seferler düzenlendi. İtibarı bu zaferle bir kat daha artan
Yıldırım, Niğbolu dönüşünde Anadolu birliğini kurmaya yönelik nihaî adımları
atmaya başlayacaktır.
Ankara Savaşı ve Fetret Devri: Yıldırım Bâyezid, Fırat
boylarına kadar topraklarını genişlettiği sırada, Timur da İran, Azerbaycan ve
Irak'ı ele geçirmişti. Bazı Anadolu beyleri Timur'a sığınırken, ülkeleri istilâ
edilen Celayirli Ahmet ve Karakoyunlu Kara Yusuf da Yıldırım Bâyezid'in yanına
kaçmıştı. Böylece her iki devlet biribirine sınır komşusu olmuş, ancak bu durum
iki hükümdarın da Türk dünyasının liderliğine oynamaları sebebiyle olumsuz
neticeler doğurmuştur. Timur, Osmanlılara sığınan Celayirli Ahmet ve Kara
Yusuf'un iade edilmemesini bahane edip Sivas'ı kuşatmış ve kendisine teslim
edilmesine rağmen şehiri tahrip etmişti(1400). Bu olaydan sonra da her iki
hükümdar arasında mektuplaşmalar devam etti. Fakat Timur'un, Anadolu
beyliklerine topraklarının geri verilmesi ve bazı şehirlerin kendine bırakılması
gibi talepleri Yıldırım tarafından reddedildi. Dolayısıyla iki fatih için savaş
artık kaçınılmaz hâle gelmişti. 160 binlik Timur'un ordusunu, 70 bin kişiyle
Çubuk Ovası'nda karşılayan Yıldırım Bâyezid, savaşın başlarında üstünlüğü ele
geçirdi. Ancak Timur'un safında eski beylerini gören bazı askerlerin saf
değiştirmesi ve Kara Tatarların Osmanlı ordusunun arkasını çevirmesi savaşın
talihini değiştirdi. Bir avuç askerle direnmeye çalışan Yıldırım Bâyezid sonunda
esir edildi (26 Temmuz 1402). Ankara Savaşı'nı kazanan Timur, Anadolu
beyliklerini tekrar ihya etti ve böylece Anadolu Türk birliği parçalandı.
Balkanlardaki Türk ilerleyişi durduğu gibi bir kısım topraklar da elden çıktı.
Yıldırım'ın oğulları arasındaki taht mücadeleleri Osmanlı devletinin "Fetret
Devri" boyunca 12 yıl müddetle devam etti. Şayet bu savaş gerçekleşmemiş
olsaydı, hiçbir direnme gücü kalmayan İstanbul büyük bir ihtimalle Yıldırım
Bâyezid zamanında Türklerin eline geçecekti. Dolayısıyla Ankara Savaşı
Osmanlıları en az 50 yıl geriye götürmüştür.Esir düşen Yıldırım Bâyezid, yedi ay
boyunca Timur'un yanında şehir şehir dolaştırıldıktan sonra üzüntüsünden ecele
yenik düştü. Osmanlı şehzadeleri tahtın sahibi olabilmek için kıyasıya
birbirleriyle mücadele etmeye başladılar. Bu mücadele Çelebi Mehmet'in tek
başına devlet idaresine hâkim oluşuna kadar devam etti (1413). Çelebi Mehmet
kardeşleri Süleyman, İsa ve Musa Çelebi'yi bertaraf ettikten sonra Anadolu Türk
birliğini yeniden tesis etmek için çaba sarf etti. Güçlenen Karamaoğullarının
nüfuzunu kırdı, Karamanoğlu Mehmet Bey'in eline geçen Osmanlı topraklarını geri
aldı. Candaroğulları beyliğinden Çankırı'yı ve ardından Canik (Samsun) bölgesini
yeniden Osmanlı ülkesine kattı. Fakat Şehzade Mustafa ve Simavna Kadısı oğlu
Şeyh Bedreddin'in isyanları ülkeyi karıştırmaktaydı.(1419) Şehzade Murat Rumeli
ve Manisa'da ortaya çıkan bu isyanı bastırdı, Şeyh Bedreddin ve adamları
yakalanarak idam edildi. Timur'un beraberinde götürdüğü Mustafa Çelebi de
Anadolu'ya döndüğünde tahtta hak iddia etmişti. Şehzade Mustafa'nın Selânik'te
başlattığı isyan bastırıldı. Asi şehzade Bizans'a sığınmak zorunda kaldı. Çelebi
Mehmet öldüğü zaman Osmanlı ülkesinde sükûnet büyük oranda tesis edilmeye
başlanmıştı (1421).
Babasının en
büyük yardımcısı olan şehzade Murat tahta çıktığı zaman Bizans tarafından
karşısına çıkarılan amcası Mustafa Çelebi'nin isyanını bir kez daha bastırdı ve
Bizans'ı cezalandırmak için İstanbul'u kuşattı(1422). Bu defa küçük kardeşi
Şehzade Mustafa'nın isyan haberini alan II.Murat, kuşatmayı kaldırarak kardeşini
cezalandırmak zorunda kaldı. İsyancıların yanında yer alan Anadolu beyliklerine
karşı harekete geçen II.Murat, Candaroğlu İsfendiyar Bey'i itaat altına aldı.
İzmir Beyi Cüneyd'i ortadan kaldırıp, İzmir, Aydın ve Menteşe civarını ele
geçirdi. Germiyanoğlu Yakub Bey'in çocuğu olmadığından, topraklarını Osmanlılara
bırakmayı vasiyet etmişti. Onun ölümüyle Germiyan ili de Osmanlılara katılmış
oldu(1428). Balkanlarda da durum Osmanlılar lehine düzelmeye başladı. Nitekim
Fetret devri sırasında elden çıkan topraklar geri alındığı gibi, 1440'a kadar
Belgrat hariç bütün Sırp toprakları Osmanlı hâkimiyetine girmişti. Fakat Erdel
ve Eflâk'ta üst üste gelen bazı küçük bozgunlar Avrupa'da büyük bir sevinçle
karşılanarak, Osmanlılara karşı yeni bir Haçlı seferinin tertip edilmesine
cesaret vermişti. II. Murat, Balkanlardaki Osmanlı varlığını tehlikeye atmamak
için Macarlarla Segedin Antlaşmasını imzaladı (1444) ve bu anlaşmadan sonra
tahttan feragat etti. Küçük yaştaki oğlu II. Mehmet'in hükümdar olmasını fırsat
bilen Macarlar anlaşmayı bozdu ve yeni bir Haçlı ittifakı oluşturuldu. II. Murat
yeniden ordunun başına geçerek düşmanı Varna Savaşı'nda karşıladı. Macar kralı
öldürüldü. Haçlıların lideri durumundaki Jan Hünyad güçlükle kaçabildi(1444).
Çandarlı Halil Paşa'nın ısrarıyla ikinci kez tahta çıkan II. Murat, Mora ve
Arnavutluk'a sefer düzenledi. Varna'nın intikamını almak isteyen Jan Hünyad
yeniden harekete geçti. Fakat II. Kosova Muharebesi'nde bir kez daha Sırplar
büyük bir yenilgiye uğratıldı (1448). Varna ve Kosova savaşlarıyla Osmanlılar
Balkanlardaki durumunu iyice güçlendirmiş, Bizans'ın batıdan yardım alma
umutları ise tamamen ortadan kaldırılmıştır. II. Murat 48 yaşında ölünce II.
Mehmet yeniden Osmanlı tahtının sahibi olmuş (1451) ve Osmanlı Devleti artık bu
dönemde tam bir cihan devleti hâline gelmiştir.
Fatih ve Cihan Devleti'nin Doğuşu
İstanbul'un Fethi: II. Mehmet, babasının ölümü üzerine
ikinci kez Osmanlı tahtına oturduğunda, devletin ortasında bir şer adacığı
hâlinde kalmış köhne Bizans'ı ortadan kaldırmayı öncelikle hedef olarak
belirlemişti. Böylelikle Osmanlı devleti tam bir cihan devleti haline
gelebilecekti. Hedefini gerçekleştirmek için ilkin Sırbistan ve Eflâk ile
anlaşma imzalayan Fatih, Karamanoğlu tehlikesini de geçici de olsa bertaraf
etti. Bizans'a ulaşabilecek muhtemel yardımı önlemek için Boğaz'ın Avrupa
yakasına Rumeli Hisar'ını yaptırarak kuşatma hazırlıklarını tamamladı. Nihayet
kuşatılan İstanbul'a karşı 6 Nisan 1453'te kara ve denizden saldırı başlatıldı.
II. Mehmet, Edirne'de döktürdüğü çağının en güçlü toplarıyla İstanbul surlarını
karadan sarsarken 18 Nisan'da donanma bütün İstanbul adalarını ele geçiriyordu.
Fakat, Haliç'in zincirle kapatılması sebebiyle kara ve deniz birlikleri müşterek
bir harekâta geçemiyor ve bu durum da kuşatmanın başarısına gölge düşürüyordu.
Nihayet 22 Nisan'da Osmanlı donanmasının karadan Haliç'e indirilmesi gibi müthiş
bir plânın gerçekleştirilmesi, kuşatmanın seyrini değiştirmeye başlamıştı.
Seksen parçalık donanmayı bir anda karşılarında gören Bizans'ın direnme gücü
artık kırılmıştı. 29 Mayıs 1453'teki nihaî harekâtla İstanbul fethedildiğinde,
II. Mehmet, Peygamberimizin müjdesine mazhar oluyor ve "feth-i mübin" ile
"Fatih"lik şerefini elde ediyordu.Bizans'ın ortadan kaldırılması hem Türk tarihi
hem de dünya tarihi açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu fetihle Osmanlı
Devleti, artık tam bir cihan devleti hâline gelmiş, İslâm dünyası ve Avrupa
içinde büyük bir prestij ve güç kazanmıştır. Avrupa için bu fetih çağ açıp, çağ
kapayan bir fetihtir. Katolik Avrupa'nın, Ortadoks dünyasıyla bütünleşme
çabaları, İstanbul'un fethiyle önlenmiş, aksine Balkanları da tamamen ele
geçirmek suretiyle Fatih, kısa zamanda Ortadoksları himayesi altına almıştır.
Nitekim Papa V.Nikola'nın Türklere karşı harekete geçilmesi fikri pek taraftar
bulamamış, aksine, Ege adalarındaki halk, Balkanlardaki bazı despotluklar ve
prensler Fatih'i İstanbul'un fethinden dolayı kutlayan mektuplar yazmışlardır.
Papa'nın isteğine sadece Almanya, Napoli ve Venedik olumlu cevap vermiş fakat
onlar da kendilerinden ziyade Sırp, Macar ve Arnavutları kışkırtarak sonuç
almaya çalışmışlardır.
Fatih'in Batı Politikaları:
Sırbistan Seferleri;
İstanbul'un
fethinden sonra Osmanlılara bağlılığını bildiren ve ele geçirdiği bazı kaleleri
geri veren Sırplar Macarlar ile iş birliği yaparak yeniden düşmanlıklarını
göstermeye başlamışlardı. Bunun üzerine 1454-1457 arasında üç kez peşpeşe
Sırbistan'a sefer düzenlendi. Belgrat dışındaki bütün Sırp toprakları ele
geçirildi. Sırp Kralı Bronkoviç'in ölümüyle başlayan taht mücadelelerinden
faydalanan Osmanlılar, Sırpları vergiye bağladılar. Taht kavgalarının yeniden
alevlenmesi üzerine, Mora seferinde bulunan Fatih, Sırp meselesine son
verilmesini emretti. Mahmut Paşa, 1459'da başkentleri Semendire'yi ele
geçirilerek Semendire Sancakbeyliğini oluşturdu. Böylece Sırbistan'da 350 yıl
sürecek Osmanlı hâkimiyeti başlamış oluyordu.
Arnavutluk Seferleri;
Papalık ve
Napoli krallığının desteği ve kışkırtmasıyla harekete geçen Arnavutluk hâkimi
İskender Bey, vurkaç taktiği ile Osmanlı kuvvetlerine baskınlar düzenlemekteydi.
Bunun üzerine Fatih, bizzat sefere çıkmaya karar verdi. 1465 yılında gerçekleşen
I.seferde, İlbasan Kalesi'ni yaptırıp, içine asker yerleştiren Fatih, Balaban
Paşa'yı bölge için görevlendirerek, geri döndü. Ancak, Papa ve diğer
devletlerden aldığı kuvvetlerle Türklere saldıran İskender Bey, Balaban Paşa'yı
şehit etti ve İlbasan kalesi'ni kuşattı. Bunun üzerine Fatih II. Arnavutluk
Seferi'ne çıktı (1467). Ele geçirilen topraklarda yeni garnizonlar oluşturuldu.
Bu sırada İskender Bey ölmüş ve yerine oğlu Jean geçmişti. Arnavutlukta başlayan
kargaşa sebebiyle Fatih 3. kez Arnavutluk seferini başlattı. Arnavutların elinde
kalmış olan Kroya ve İşkodra kuşatıldı. Nihayet 1479'da Arnavutluk da bir
Osmanlı vilayeti haline gelmiş oluyordu.
Mora Seferleri;
İstanbul'un
fethinden sonra Bizans İmparatoru XII. Konstantin'in oğulları, rakipleri
Kantakuzen ailesine karşı Mora'da, Osmanlıların yardımını istemişlerdi.
Turahanoğlu Ömer Bey, akıncıları ile duruma müdahale etti ve muhalifler bertaraf
edildi. Fakat bu sefer iki kardeş arasında mücadele başlamıştı. Bölge
ülkelerinin Mora'yı istilâ niyetlerini bilen Fatih 1458'de harekete geçti.
Korent'i ele geçiren Fatih, Mora'nın bir kısmını merkeze bağlayarak, burada bir
sancak oluşturdu. Atina ve diğer bölgeler ise Osmanlı yönetimini kabul etti.
Kardeşi Dimitrios'a karşı Arnavutların desteğini alan Tomas'ın Osmanlılarla
yapılan anlaşmayı bozması üzerine 2.kez Mora'ya sefer düzenlendi. Tomas,
Papa'nın yanına kaçmak zorunda kaldı. Bölgeye çok sayıda Türk yerleştirildi.
Venedikliler bölge halkını Osmanlılara karşı ayaklandırmaya çalışıyorlardı.
Ancak bunda başarı kazanamayan Venedik, Osmanlı kuvvetleri tarafından bozguna
uğratıldı (1465).
Eflâk ve Boğdan Seferleri;
Yıldırım
zamanında vergiye bağlanan Eflâk Prensliği'nin başına Fatih tarafından Vlad
(Kazıklı Voyvoda) getirilmişti(1456). Osmanlılara bağlı görünen Vlad aslında
gizliden gizliye düşmanlık ediyordu Vlad'ın Fatih'in elçilerini kazığa oturtarak
öldürmesi üzerine 1462 yılında Fatih, Eflâk'a bir sefer düzenledi. Boğdan'dan da
yardım alan Osmanlı kuvvetleri voyvodayı uzun süre takip etti. Neticede,
sığındığı Macarların, Osmanlılarla yaptığı anlaşma üzerine Vlad'ı esir etmeleri
ile mesele çözüldü. Fatih voyvodalığa Radul'u getirdi ve Eflâk bir Osmanlı
eyaleti hâline geldi. 1455'ten itibaren Osmanlı Hâkimiyetini tanıyan Boğdan
Prensliği'nin Kefe'nin fethinden sonra izlediği düşmanca siyaset üzerine Osmanlı
kuvvetleri 1476'da Boğdan'a girdi. Fatih'in bizzat başında olduğu Osmanlı
kuvvetleri Boğdan ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Böylece Boğdan da yeniden
Osmanlı hâkimiyetini tanımış oluyordu.
Bosna-Hersek Seferleri;
Osmanlılara
vergi yoluyla bağlı olan Bosna Kralının, anlaşmalara riayet etmemesi üzerine
Üsküp'ten harekete geçen Fatih, Sadrazam Mahmut Paşa ve Turahanoğlu Ömer Bey'e
Bosna'nın tamamen fethedilmesi emrini vermişti. 1463 yılındaki seferle Bosna
Kralı Osmanlı hâkimiyetini yeniden tanıdı. Ancak şeyhülislamın da fetvasıyla
sonra öldürüldü ve bu topraklarda Bosna Sancakbeyliği oluşturuldu. Fakat ordunun
İstanbul'a dönmesi üzerine aynı yıl, Macar kralı Bosna'ya girdi. İkinci kez
düzenlenen seferle Osmanlılar, Yayçe dışındaki bütün kale ve şehirleri yeniden
ele geçirdiler. Bosna seferleri esnasında Hersek Kralı Stefan da ülkesinin bir
kısım toprağının Osmanlılara doğrudan bağlanması şartıyla tahtında bırakılmıştı.
Ancak 1483 yılında Hersek tamamen Osmanlı toprağı hâline gelecektir.Fatih,
Bosna'yı Osmanlı topraklarına kattığı zaman "Bogomil" mezhebindeki Bosnalılara
çok iyi davranmıştı. Hem Katolik hem de Ortadoksların kendi kiliselerine almak
için baskı yaptıkları Bogomiller bu sebeple Osmanlı yönetimine sıcak bakmışlar
ve kendilerine sağlanan din ve vicdan hürriyetinden etkilenerek zamanla Müslüman
olmuşlardı. İşte bu Müslüman Bosnalılara "Boşnak" denilmektedir.
Fatih devrinde
Osmanlıların karada en güçlü komşusu ve rakibi Macarlar, denizde ise Venedik
idi. Macarlar bu dönemde tek başlarına Osmanlılarla baş edemeyeceklerini
bildiğinden, doğrudan bir savaşı göze alamamış, Fatih de tabiî sınır olan
Tuna'yı geçmeyi düşünmemiştir. Ancak akıncılar vasıtasıyla, Macaristan'a
güvenliğin sağlanmasına yönelik yüzlerce başarılı akın düzenlenmiştir. Keza
Venedik Cumhuriyeti de Osmanlılarla doğrudan karşılaşmaktansa Balkanlardaki
diğer devletleri kışkırtmayı yeğ tutmuştur. Güçlü donmasıyla Mora ve Ege'deki
adalara sahip olmak isteyen Venedik, Osmanlılar karşısında istediği sonucu
alamamış, aksine pek çok ada ve kıyı kaleleri Osmanlıların eline
geçmiştir.
Ege Adalarının Fethi;
İstanbul'u ele
geçiren Fatih, Bizans'a ait bütün toprakları hâkimiyeti altında birleştirmek
istiyordu. Böylece Bizans'ın yeniden dirilmesini önleyeceği gibi, iktisadî ve
siyasî açıdan da nüfuz alanını genişletebilecekti. Öncelikle Anadolu kıyısına
yakın adaları hedef alan Fatih, Bizans, Venedik ve Cenevizlilerin elindeki bu
adalardan Anadolu'ya yapılan korsan akınlarının önünü kesmiş olacaktı. İkinci
olarak Orta ve Doğu Akdenizdeki adalar hedef alınmıştı ki, bu adalar Fatih'in
İtalya'ya yani eski Roma'ya geçişini kolaylaştıracaktı.( Nitekim Gedik Ahmet
Paşa komutasındaki bir Osmanlı donanması Napoli Krallığının elindeki Otranto'yu
fethetmiş ve buradan Güney İtalya'ya akınlar düzenlenmiştir.(1480) Fakat
Fatih'in ölümünden sonra başa geçen II. Bâyezid, Gedik Ahmet Paşa'yı geri
çağırınca, şehir savunmasız kalmış ve İtalyanlar kaleyi tekrar ele
geçirmişlerdir).1456 yılında öncelikle Çanakkale Boğazı'na hâkim olan adalardan
Gökçeada (İmroz), Taşoz Enez ve Semendirek adaları ele geçirildi. Aynı
tarihlerde Limni ve Midilli halkı Türk yönetimine girmek için Osmanlılara
başvurmuştu. Önce Limni, ardından, uzun süren kuşatmayı müteakip Midilli (1467)
ele geçirildi. Venedikliler 264 yıldır ellerinde tuttukları Ağrıboz Adası'ndan
Mora ve Ege adalarındaki Türk birliklerine karşı saldırılarını
yoğunlaştırmaktaydılar. Bunu önlemek maksadıyla Ağrıboz'un fethine karar veren
Osmanlılar neticede 17 gün süren kuşatmadan sonra amaçlarına ulaştılar. Epir
despotunun elindeki Zanta, Kefalonya ve Ayamavra gibi adalar da Fatih'in
saltanatının son zamanlarında Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir. Ancak St.
Jean şovalyelerinin elindeki Rodos'a karşı girişilen birkaç muhasara neticesiz
kalmıştır.
Fatih'in Doğu Politikası:
Karadeniz
Politikası; Osmanlılar, Anadolu'nun büyük bir kısmını hâkimiyetleri altına
almalarına rağmen kuzeyde, Karadeniz kıyısındaki bazı yerler Trabzon Rumları,
Cenevizliler ve Candaroğullarının elinde bulunuyordu. Anadolu Türk birliğinin
sağlanması ve ticaret güvenliği açısından bu bölgelerin ele geçirilmesi şarttı.
İşte bu sebeplerle, Fatih karadan ve denizden kuvvetlerini harekete geçirdi.
1461 yılında Cenevizlilerin elindeki önemli bir üs olan Amasra teslim olmak
zorunda kaldı. Seferin kendisine karşı yapıldığını sanan Candaroğlu İsmail Bey,
Kastamonu'yu terk ederek Sinop'a çekildi. Bursa'ya dönerek birliklerini takviye
eden Fatih, Trabzon seferine çıkarken, Sinop da dahil Candaroğullarının
topraklarını savaşmaksızın ele geçirdi. Fatih'in asıl amacı 1204 yılında
Lâtinlerin İstanbul'u işgal etmesi üzerine Bizans hanedanına mensup Komnenlerin
ayrı bir devlet oluşturdukları Trabzon idi. Osmanlılara vergi vermeyi kabul eden
Trabzon Rumları bir taraftan Fatih'in rakibi olan Uzun Hasan ile ittifak içine
girmişti. Nihayet Fatih, karadan birliklerini Trabzon'a gönderirken, bir donanma
da Sinop'tan kalkarak bölgeye yöneldi. Bu sırada Uzun Hasan'ın Osmanlı ordusunu
arkadan çevirebileceği ihtimaline karşı Fatih, ordusunu Sivas'ın güneyinden
Yassıçemen'e çevirdi. Uzun Hasan'ın annesi Sara Hatun'un ricası üzerine
Akkoyunlularla bir anlaşma yapıldı. Anlaşmaya göre Akkoyunlular, Trabzon
Rumlarına yardım etmemeyi vaat etmişlerdir. Anlaşmanın akabinde kara ve denizden
Trabzon yeniden kuşatıldı. Çaresiz kalan Trabzon Hâkimi David Komnen şehri
teslim etmeyi kabul etti (26 Ekim 1461). Böylece 258 yıl devam eden Trabzon Rum
İmparatorluğu da tarihe karışmış oldu.
Karadeniz'in
Anadolu kıyılarını tamamen hâkimiyetine alan Fatih'in bundan sonraki hedefi,
önemli ticaret limanları olan Ceneviz kolonilerini ortadan kaldırarak,
Karadeniz'i tam bir Türk gölü yapmak idi.
Gedik Ahmet
Paşa komutasındaki donanma 1475 yılında Kefe, Azak ve Menkup iskele ve
kalelerini ele geçirdi. Böylece Osmanlılar, Altınorda Hanlığı'nın zayıflamasıyla
ortaya çıkan Kırım Hanlığı ile komşu oldu. Azak Kalesi'nin düşürülmesi sonucunda
bazı Cenevizliler ile birlikte Kırım hanlarından Mengli Giray Han da esir
edilmişti. Mengli Giray Han'ın İstanbul'a getirilmesiyle Kırım Hanlığı Osmanlı
hâkimiyetine girmiş oldu. (1478). Kırım hanları 350 yıl boyunca Osmanlıların
batıya karşı en güçlü müttefikleri olarak hizmet vermişlerdir.Anadolu'da Türk
Birliğinin Gerçekleşmesi; Osmanlıların kuruluş devrinden beri en ciddî rakipleri
durumundaki Karamanoğulları, Fatih'in politikalarına karşı, Akkoyunlu ve
Memlûklu devletlerinin desteğini sağladığı gibi, Venediklilerle de bir ittifak
kurmakta sakınca görmemişlerdi. Bu düşmanca tavır üzerine Fatih 1466 yılında
Karamanoğulları üzerine yürümeye karar verdi. Beylik topraklarının büyük kısmı
Osmanlıların eline geçmesine rağmen Fatih, Larende ve Silifke yörelerine çekilen
Karamanoğullarına karşı mücadeleyi, Otlukbeli Savaşı'nın sonrasında da
sürdürmüştür. Fakat Karaman Beyi Kasım'ın ölümünden sonra (1483) beylik tamamen
oradan kalkmış olacaktır. Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan, 1467 yılında Karakoyunlu
topraklarına sahip olunca Osmanlılar aleyhine hâkimiyetini genişletmeye
başlamıştı. Anadolu birliği yönündeki bu tehlike üzerine Fatih, 1473'te harekete
geçti. Otlukbeli mevkiinde yapılan savaşta Osmanlılar büyük bir zafer
kazandılar. Artık Akkoyunlular Osmanlılar için bir tehlike olmaktan
çıkmıştı.
Yavuz Sultan Selim Devri;
Henüz
Trabzon'da vali iken Doğu'da Safavilerin nasıl güçlendiğini gören ve onlarla
başarılı bir mücadeleye giren Selim, tahta çıktıktan sonra, Anadolu'daki mezhep
mücadelesine bir son vermek için Safavilerle doğrudan savaşa girmeyi kaçınılmaz
görmekteydi. Nihayet ordusunun başında Doğu seferine çıkan Yavuz Selim, Çaldıran
Ovası'nda Şah İsmail'in ordusuyla büyük bir meydan muharebesi yaptı. İki Türk
hükümdarının mücadelesinden Selim üstün çıktı (23 Ağustos 1514). Doğu Anadolu
toprakları Osmanlıların eline geçti. Yavuz, Tebriz'e kadar Şah İsmail'i takip
etti. Dulkadiroğulları beyliği Osmanlı yönetimine alındı ve sonra ilhak edildi
(1515)Babası döneminde Memlûklara karşı yapılan seferlerin çoğu kez
başarısızlıkla neticelenmesi, Osmanlıların doğu'da ve İslâm dünyasında üstünlük
kurmaları önündeki en büyük engel idi. Bu sebeple, Safavi tehlikesini bertaraf
ettikten sonra Yavuz, Memlûklara karşı büyük bir ordu hazırladı. Mısır Memlûk
Sultanı Kansu Gavri, Osmanlı ordusunu Halep'in kuzeyinde karşıladı. Ancak
Mercidabık Savaşı Osmanlıların zaferiyle son buldu (24 Ağustos 1516). Kansu
Gavri savaş sırasında öldü. Malatya'dan Sina yarımadasına kadar olan topraklar
Osmanlıların eline geçti. Kışı Şam'da geçiren Yavuz, tekrar Mısır'a yöneldi.
Yeni Memlûk Sultanı Tomanbay ile Kahire'nin kuzeyindeki Ridaniye mevkiinde
yapılan savaşı da Osmanlılar kazandı. (22 Ocak 1517). Bu savaş Memlûk
Devleti'nin sonu oldu. Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz Osmanlı hâkimiyetine
girdi. Hülagû'nun Bağdat'ı işgal etmesiyle Memlûk himayesine giren halifelik
müessesesi de böylece Osmanlılara geçmiş oluyordu. Nitekim Mekke şerifi şehrin
anahtarını Yavuz Sultan Selim'e sunarak itaatini bildirmişti. Yavuz dönemi
Osmanlıların doğu'da ve İslâm dünyası'nda en büyük güç haline geldiği bir
dönemdir.
Yükseliş Döneminin Zirvesi:
Kanuni Sultan Süleyman
Yavuz Sultan
Selim'in sekiz yıl süren hâkimiyet devrinden sonra Osmanlı tahtına oğlu
I.Süleyman geçti (1520). I.Süleyman'ın 46 yıllık saltanatında Osmanlı Devleti
siyasî, askerî ve iktisadî açılardan zirveye ulaşmıştır. Bu sebeple dost düşman
ona Kanuni, Muhteşem, Büyük Türk gibi lâkaplarla hitap etmiş ve tarihe de böyle
geçmiştir.
Avrupa'daki Gelişmeler;
Kanuni
döneminde özellikle Avrupa'da önemli dinî ve siyasî değişiklikler söz konusudur.
Güçlü Macar krallığının Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra, Kutsal
Roma-Cermen İmparatoru Şarlken en ciddî rakip hâline gelmiş, onun oluşturduğu
imparatorluğun uzantısı durumundaki Avusturya Arşidükalığı Osmanlılara sınırdaş
olmuştur. Bu devlet ile Avrupa'nın en güçlü hanedanı olacak olan Habsburglar
Avrupa'yı âdeta parselleyeceklerdir. Bu dönemde güçlenmeye başlayan
Protestanlık, Avrupa'da mezhep çatışmalarının şiddetlenmesine sebep olmuştu.
Doğu Avrupa'da da Lehistan ve Ortadoks Rusya güçlenmeye başlamıştı. Kanuni,
Avrupa'daki siyasî ve dinî çekişmelerden faydalanarak, onların birleşmemesine
özen göstermiş ve bunu bir devlet politikası hâline getirmiştir. Yine bu dönemde
Akdeniz'de ve Okyanuslarda güçlü bir ticarî ve iktisadî filo oluşturan İspanyol
ve Portekiz donanmaları Venedik'in yerini almış görünüyordu.
Belgrat'ın Fethi ve Macaristan Seferi;
Fatih'in
Sırbistan seferinde ele geçirilemeyen Belgrat, Avrupa içlerine yapılacak akınlar
için bir sıçrama noktası idi. Bu sebeple Kanuni, Macaristan seferine çıktığında
ilkin Belgrat'ı kuşattı ve ele geçirdi(1521). Burayı bir üs olarak kullanan
Osmanlılar artık rahatlıkla Avrupa içlerine sefer yapabilecekti. Nitekim
Şarlken'e tutsak olan Fransa Kralı Fransuva'yı, kendisinden yardım talep etmesi
üzerine, kurtarmayı amaçlayan Kanuni, 1526 yılında karşısındaki ittifakı
parçalamak amacıyla yeniden Macaristan üzerine bir sefer düzenledi. 29 Ağustos
1526'da Mohaç Meydan Muharebesi ile Macar ordularını imha eden Kanuni, Budin'i
(Budapeşte) ele geçirdi. Macaristan'ın bir bölümü ilhak edildi ve kalan kısmı
Erdel Krallığı oluşturularak Osmanlı hâkimiyetine alındı.
Avusturya Seferleri;
Macaristan'ın
ele geçirilmesi üzerine, ölen Macar kralı ile akrabalığını öne süren Avusturya
Arşidükü Ferdinand, Macar topraklarında hak iddia etmiş ve Budin'i işgal
etmişti. Bunun üzerine Kanuni, yeniden Macaristan'a sefer düzenledi. Budin
kurtarıldı. Ancak Kanuni'nin asıl maksadı Viyana idi. Osmanlı ordusu şehri
kuşattı ise de ele geçirmeye muvaffak olamadı(1529). I.Viyana Kuşatması'nın
sonuçsuz kalmasından cesaretlenen Ferdinand, Budin'i tekrar işgal etti. Kanuni
ünlü "Alman Seferi" ile mukabele ederek işgal edilen yerleri geri aldı.
Ferdinand ile İstanbul'da bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre Ferdinand,
Macaristan üzerinde hak talep etmeyecek ve Osmanlı hâkimiyetini tanıyacak ve
elinde bulundurduğu Macaristan'a ait topraklar için de Osmanlılara vergi
verecekti.(1533).
Ferdinand'ın
Macar kralının ölümünü fırsat bilerek anlaşmayı bozması üzerine Kanuni yeniden
sefere çıktı. 1562'deki bu sefer sonucunda Macaristan'da Erdel Beylerbeyliği
oluşturuldu. Avusturyalılar fırsat buldukça Macar topraklarına tecavüz etmişler
ve her seferinde de Osmanlılardan gerekli cevabı almışlardır. Nitekim Kanuni'nin
son seferi de Avusturya'ya karşı olmuş ve Zigetvar Kalesi kuşatılmıştır
(1566)
Fransa ile Münasebetler ve İlk Kapitülâsyon;
Avrupa
birliğini sağlamak isteyen Roma-Cermen İmparatoru Şarlken, bu maksatla Fransız
Kralı Fransuva'yı esir etmişti. Kendisinden yardım isteyen kral ile iyi
ilişkiler kuran Kanuni böylece Şarlken'e karşı bir müttefik kazanmış oluyordu.
1535 yılında iki ülke arasında ticaret ve dostluk anlaşması imzalandı. Anlaşma
ile her iki ülke serbest ticaret hakkı elde edecek ve bu haklar iki hükümdarın
yaşadığı sürece geçerli olacaktı. Lâkin kapitülasyon adıyla tarihe geçecek olan
bu ticarî imtiyazlar sürekli hâle getirilmiş, sonraki devlet adamlarının
basiretsizliği sebebiyle tek taraflı işlemeye başlamış ve başka devletlere de
imtiyazların tanınmasıyla Osmanlı ekonomisi giderek dışa bağımlı hâle
gelmiştir.
İranla Münasebetler;
Şah İsmail'in
yerine geçen oğlu I.Şah Tahmasp, babası gibi, Osmanlıların düşmanı olan Venedik
ve Avusturya ile ittifak kurmakta bir beis görmüyordu.
Osmanlı
ordusu, Avrupa'ya sefere çıktığında Safaviler, Doğu Anadolu topraklarına karşı
saldırıya geçiyordu. Bu sebeple, Kanuni, Irakeyn (iki Irak; Irak-ı Acem ve
Irak-ı Arap) seferi diye bilinen bir sefere çıktı (1534-35). Tebriz ve Bağdat
Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlının Avrupa ile ilgilenmesinden yararlanan
Safaviler fırsat buldukça yeniden harekete geçtiklerinde, bölgeye 1555 yılına
kadar Nahcivan ve Tebriz üzerine birkaç kez sefer düzenlenmiştir. Osmanlılar
karşısında fazla bir varlık gösteremeyen Şah Tahmasp nihayet barış anlaşması
imzalamayı kabul etmek zorunda kalmış ve Amasya Antlaşması (1555) ile Osmanlı
üstünlüğünü kabul ederek Bağdat, Tebriz ve Doğu Anadolu'nun Osmanlı
hâkimiyetinde olduğunu tasdik etmiştir.
Deniz Seferleri ve Fetihler;
Kanuni devri
karada olduğu gibi denizlerde de büyük bir üstünlüğün sağlandığı bir devirdir.
Fatih'in alamadığı, St.Jean şövalyelerinin elindeki Rodos ve çevresindeki
adacıklar, başarılı bir kuşatma sonunda ele geçirilmiş(1522), II. Bâyezid
zamanından beri Akdeniz'de serbestçe faaliyet gösteren Barbaros kardeşlerin
devlet hizmetine alınmasıyla deniz ve kıyılarda pek çok yer Osmanlı hâkimiyetine
dahil olmuştur. Cezayir'i ellerinde bulunduran ve Osmanlılar adına, 1492 yılında
İspanya'da soy kırıma uğrayan Musevîleri İstanbul'a gemilerle nakleden Barbaros
kardeşler haklı bir üne sahip olmuşlardı. 1533 yılında Cezayir'i Osmanlılara
bırakarak kaptan-ı deryalık görevini kabul eden Barbaros Hayrettin Paşa (Hızır
Reis), 1538 yılında Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasını Preveze'de
büyük bir bozguna uğratarak, Osmanlılardın Akdeniz'in tek hâkimi olduğunu bütün
dünyaya kabul ettirdi.
Barbaros'un
ölümünden sonra yerine geçen Turgut Reis de fetihlere devam etti.Nitekim St.
Jean şövalyelerinin elinde bulunan Trablusgarp onun tarafından fethedilmiş
(1551), Preveze'den sonraki en büyük deniz zaferi sayılan Cerbe Savaşı sonunda
Haçlı donanması bir kez daha hezimeti tatmıştır. Sadece Akdeniz'de değil Kızıl
Deniz ve Hint Okyanusunda da Osmanlı donanması faaliyette bulunmuştur. Uzak
denizlerde istenilen sonuçlar elde edilememişse de bu dönemde Yemen ve
Arabistan'ın güney kıyıları ile Habeşistan ele geçirilmiştir.
Kanuni'nin Ölümü ve Sonrası;
Zigetvar
Muhasarası esnasında hastalanan Kanuni kalenin fethini göremeden 66 yaşında öldü
(1566). Siyasî, askerî ve iktisadî bakımlardan Osmanlıyı zirveye çıkaran bu
büyük hükümdarın yerine geçen ne II. Selim (1566-1574) ne de III. Murat
(1574-1595) aynı evsafta kişiler değillerdi. Ancak Kanuni devrinde başlayan
fetih rüzgârları o derece şiddetliydi ki, bu hükümdarlar devrinde de hızını
devam ettirebildi. Şüphesiz bu başarılarda sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'nın
dirayetli siyasetinin de rolü büyüktür. Anadolu'nun Akdeniz'e bakan kıyılarında
bir çıban başı gibi duran Venedik'in elindeki Kıbrıs bu fetih rüzgârıyla
kuşatıldı. Lala Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı donanması adayı ele geçirir
geçirmez (1571), buraya Anadolu'nun çeşitli sancaklarından Türkler
yerleştirildi. Artık Kıbrıs da Türk olmuştu. Bu durumu hazmedemeyen Venedik,
İspanyol, Malta donanmaları papa ve diğer bazı Avrupa devletlerinin de desteği
ile harekete geçerek büyük bir savaş filosu oluşturdular. Korent Körfezi
yakınlarında, İnebahtı önlerinde yapılan deniz savaşını Osmanlılar kaybetti
(1571).
Ancak
kendileri de oldukça fazla zaiyat verdiğinden, Haçlı donanması Osmanlı
kadırgalarını takip edecek durumda değildi. Sokullu kısa zamanda donanmayı
yenileyerek yeniden Akdeniz'e indirdi. Venedik bu durum karşısında yeni bir
savaşı göze alamadı ve Osmanlılara vergi vermeyi kabul etti. Kılıç Ali Paşa
komutasındaki donanma Tunus'u yeniden Osmanlı topraklarına kattı (1574). Bu
esnada II.Selim öl